DÜNYA’YA YENİDEN GELSEM YİNE OTOBÜS ALIRDIM 1974 yılında Diyarbakır Hani'de doğdum. İlkokul, ortaokul ve liseyi Diyarbakır'da tamamladım. Lise yıllarımda beden eğitimi öğretmenliği yapmak istedim ancak bu hayalim gerçekleşmedi. Hem anne hem de baba tarafımdaki rahmetli dedelerim dahil tüm akrabalarım otobüs şoförüydü; babam da bu mesleği sürdürdü. Şu an akrabalarımızdan en az 35 kişi otobüs ehliyetine sahip ve hepimiz bu işi yapıyoruz. Dededen kalma bu meslek nedeniyle 18 yaşında muavin olarak çalışmaya başladım ve 7 yıl boyunca muavinlik yaptım. 25 yaşına geldiğimde ise otobüs şoförlüğüne adım attım ve 8 yıl bu işi sürdürdükten sonra galericilik yapmaya başladım. Yaklaşık 10 yıl boyunca galericilik yaptıktan sonra evlenip yuva kurunca otobüsçülüğe bir süre ara verdim. Rahmetli babamın otobüs sevgisi bambaşkaydı. Bir keresinde bana "Dünyaya bir kere daha gelsem, yine otobüs alırdım," demişti. Otobüsün en küçük bir köşesini bile alsa dünyalar onun olmuş gibi sevinirdi. Bir dostumuzun verdiği cesaretle biz de tekrar otobüs işine geri döndük.
MERSİN SEYAHAT BENİM ÇOCUKLUK AŞKIMDI Diyarbakır’da bir firmada otobüs işletmeye başladık ve ardından Adana’da araçlarımızı çalıştırdık. Bir süre sonra nasip oldu, Mersin Seyahat'i devralarak yeniden faaliyete geçirdik. Allah, bugüne kadar ne dilediysem bana nasip etti. Mersin Seyahat benim adeta çocukluk aşkımdı. O dönemlerde Mersin Seyahat’in kendine has bir karizması vardı. Ben de bu büyüleyici cazibeye kapıldım. Şirketin seferleri durmuş ve kapanmıştı. İçimde, bu sektöre vefa kavramını öğreteceğime dair bir ant vardı. İyi gün dostu olmayı değil, her şartta vefalı olmayı bu sektöre öğretecektim. Bir gün evde televizyon seyrederken birkaç kişi aradı ve "Neden Mersin Seyahat'i almıyorsun?" diye sordu. Hemen o an yetkilileri aradım ve görüşmek üzere Mersin’e gittim. Bugün Diyarbakır’daki firmaların neredeyse hepsinde akrabalarımızın araçları çalışıyor. Onlara "Gelin, bu işi birlikte yapalım," dedim, fakat o gün cesaret edemediler. Ben ise tek başıma karar verdim ve şirketi aldım. Büyüklerimiz, "Firmacı olursan başın belaya girer," diyerek hep bireysel otobüsçü oldular. Ben ise bu anlayışı değiştirerek firma satın aldım ve firmacı oldum. Bazı firmalar vardır ki isimleri daima sevilir ve saygı görür. Mersin Seyahat de her zaman sevilen ve saygı duyulan bir marka olmuştur. Şirketi aldıktan sonra bir süre pandemi dönemine denk gelince zorlandık, ancak üstesinden gelmeyi başardık. Muş’tan gelip Mersin Seyahat’in tabelasını görünce ağlayan insanlar gördüm. Bu marka gerçekten çok değerli. Bizim mesleğimiz otobüsçülük ve Karayel ailesi olarak en iyisini yapmak boynumuzun borcudur. Eğer bu işi en iyi şekilde yapmazsak, sektöre karşı büyük bir ayıp etmiş oluruz diye düşünüyorum.
MALİYETLER ÇOK YÜKSEK Sezon şu ana kadar iyi geçti; hala çok kötü sayılmaz. Ancak son iki aydır sezon gibi yoğun geçmiyor. Şükür ki yolcu var, ama doluluk oranları beklediğimizden düşük. Normalde sezonda araçlarımızın tamamen dolu olması gerekiyordu. Şimdi ise araçları doldurmak esnafın adeta canı çıkıyor. Doğuya giden araçlara bakıyoruz, içinde en fazla 8-10 yolcu var. Allah herkesin yardımcısı olsun. Mazotu 40 TL'nin üzerinde bir fiyattan alıyoruz. Mersin-İstanbul seferinin en düşük maliyeti 40 bin lira, bunun 25 bin liradan fazlası sadece yakıta gidiyor. Maliyetlerimiz oldukça yüksek. Kışın seferlerimizi azaltarak durumu idare ediyoruz. Bu maliyetlerle ayakta kalabilmek için mücadele veriyoruz.
TÜM ARABALARIM ONLINE BİLET SATIŞI İLE DOLSUN Bizi bir nebze olsun ayakta tutan unsurlardan biri de online bilet satış sistemleridir. Firma sahibi olarak tüm araçlarımın online bilet satışlarıyla dolmasını tercih ederim. Bu sayede bir kuruşumuz dahi zayi olmuyor. Ayrıca yanlış fiyatlandırmaların önüne geçiyor. Örneğin biz internetten satışta bileti 1200 TL olarak belirlerken yazıhaneci bu bileti 950 TL’ye satabiliyor. Yolcu kaybetmemek adına yapılan bu fiyat indirimleri firmalara zarar veriyor. Oysa internetten satış yapıldığında net olarak 1200 TL satılıyor. Online satış sistemleri, aynı zamanda fiyat istikrarının sağlanmasına da büyük katkı sağlıyor. Biz firma olarak bu çalışma yönteminden son derece memnunuz.
“KOVULAN ŞOFÖR” İŞE HEMEN ALINMAMALI Son dönemlerde ne yazık ki çok üzücü kazalara tanık oluyoruz. Hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Öncelikle firma sahiplerinin akıllarını başlarına almaları gerekiyor. Bu işi hırsla değil, sorumluluk bilinciyle yapmalılar. 20 milyonluk bir araca en iyi şoförü koymak zorundalar. 100 sefer yapmak yerine, 50 sefer planlayıp doluluk oranlarını yükseltirlerse 100 seferden daha fazla gelir elde edebilirler. Seferlerini azaltıp kaliteli şoförlerle çalıştıklarında sektördeki çürük elmaları ayıklamış olurlar ve düzgün araç kullanan şoförlerin önü açılır. Ayrıca bir firmanın işten çıkardığı bir şoförü başka bir firma hemen işe almamalı. Öncelikle şoförün araca ne kadar hâkim olduğunu değerlendirmeli ve gerekiyorsa çıkarıldığı firmadan bilgi alınmalı. Aksi halde sektörde araç kullanmasını bilmeyen yüzlerce şoför dolanır durur. Allah korusun, bir kaza olduğunda firmayı verseniz bile borçtan kurtulamazsınız. Bir diğer önemli husus da trafik kanunlarında değişiklik yapılması gerektiğidir. Mevcut kanunlar eski ve günümüz koşullarında yeterliliğini yitirmiş durumdadır.
45 DAKİKALIK DİNLENME ŞOFÖRE YETMEZ Kaptanların 4 buçuk saatlik araç kullanım süresi var. Bu sürenin sonunda 45 dakika dinlenme hakkı tanınıyor ve ardından tekrar 4 buçuk saat daha araç kullanmalarına izin veriliyor. Bana göre bu adeta kazaya davetiye çıkarmaktır. Bir kaptan 45 dakika dinlenip tekrar direksiyon başına geçtiğinde kesinlikle yorgundur; bu süre gerçek anlamda dinlenme sağlamaz. Yıllardır otobüs kullanan biri olarak şoförün ne zaman yorulmaya başladığını ve uyuklama eğilimine girdiğini çok iyi biliyorum. Bu konuyu profesörler bile gelip incelese sonuç değişmez. Kaptanlar, ikinci 4 buçuk saatlik kullanımda hem kendilerini hem de yolcularını ciddi bir riske atıyorlar. Bana göre, bir kaptan 5+5 saat kullanmalıdır. İlk 5 saatlik kullanım süresini tamamladıktan sonra tekrar direksiyon başına geçmemelidir. Kalan 5 saat boyunca dinlenmiş bir kaptan, araca dinç ve güvenli bir şekilde dönebilir. Zaten araçlar dinlenme tesislerinde mola veriyor, bu süre zarfında kaptanlar güvenli bir sürüş için yeterli dinlenme imkânına sahip olurlar. Eğer bu sistem uygulanırsa iddia ediyorum ki uykuya dalma veya yorgunluk kaynaklı kazalar neredeyse hiç yaşanmaz. Bu durumda, üçüncü kaptana da ihtiyaç kalmaz. Çünkü araçta üçüncü kaptanın dinlenebileceği uygun bir yer yok. Yolcu koltuğunda oturarak kaptan dinlenemez ve sağlıklı bir şekilde araç kullanamaz. Bu kanunu çıkarırken bizlerden görüş almadan kafalarına göre üçüncü kaptan zorunluluğu getirdiler. Ancak bu kaptan aracın neresinde dinlenecek, bunu soran yok. Bu resmen fiyasko bir kanundur.
YOL KENARLARINDA BANKETLER OLMALI Bir diğer önemli husus da, eskiden yol kenarlarında hafif eğimli banketlerin bulunmasıydı. Şoför, uykusuzluk nedeniyle veya başka sebeple direksiyon hâkimiyetini kaybedip bankete çarpsa bile en azından aracı toparlayıp tekrar yola döndürebiliyordu. Ancak günümüzde banketler neredeyse yok denecek kadar az. Asfaltlar yol kenarında en az 25-30 santimetre yükseklikte yapılıyor. Maalesef, aracın tekerleği bu yükseklikten indikten sonra aracı tekrar yola döndürmek neredeyse imkânsız hale geliyor ve bu durum, araçların yan yatmasına sebep oluyor. Karayollarının bu konuda acilen bir çözüm bulması gerekiyor.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
20 Milyonluk Arabaya En İyi Şoförü Koymalısın
DÜNYA’YA YENİDEN GELSEM YİNE OTOBÜS ALIRDIM
1974 yılında Diyarbakır Hani'de doğdum. İlkokul, ortaokul ve liseyi Diyarbakır'da tamamladım. Lise yıllarımda beden eğitimi öğretmenliği yapmak istedim ancak bu hayalim gerçekleşmedi. Hem anne hem de baba tarafımdaki rahmetli dedelerim dahil tüm akrabalarım otobüs şoförüydü; babam da bu mesleği sürdürdü. Şu an akrabalarımızdan en az 35 kişi otobüs ehliyetine sahip ve hepimiz bu işi yapıyoruz. Dededen kalma bu meslek nedeniyle 18 yaşında muavin olarak çalışmaya başladım ve 7 yıl boyunca muavinlik yaptım. 25 yaşına geldiğimde ise otobüs şoförlüğüne adım attım ve 8 yıl bu işi sürdürdükten sonra galericilik yapmaya başladım. Yaklaşık 10 yıl boyunca galericilik yaptıktan sonra evlenip yuva kurunca otobüsçülüğe bir süre ara verdim. Rahmetli babamın otobüs sevgisi bambaşkaydı. Bir keresinde bana "Dünyaya bir kere daha gelsem, yine otobüs alırdım," demişti. Otobüsün en küçük bir köşesini bile alsa dünyalar onun olmuş gibi sevinirdi. Bir dostumuzun verdiği cesaretle biz de tekrar otobüs işine geri döndük.
MERSİN SEYAHAT BENİM ÇOCUKLUK AŞKIMDI
Diyarbakır’da bir firmada otobüs işletmeye başladık ve ardından Adana’da araçlarımızı çalıştırdık. Bir süre sonra nasip oldu, Mersin Seyahat'i devralarak yeniden faaliyete geçirdik. Allah, bugüne kadar ne dilediysem bana nasip etti. Mersin Seyahat benim adeta çocukluk aşkımdı. O dönemlerde Mersin Seyahat’in kendine has bir karizması vardı. Ben de bu büyüleyici cazibeye kapıldım. Şirketin seferleri durmuş ve kapanmıştı. İçimde, bu sektöre vefa kavramını öğreteceğime dair bir ant vardı. İyi gün dostu olmayı değil, her şartta vefalı olmayı bu sektöre öğretecektim. Bir gün evde televizyon seyrederken birkaç kişi aradı ve "Neden Mersin Seyahat'i almıyorsun?" diye sordu. Hemen o an yetkilileri aradım ve görüşmek üzere Mersin’e gittim. Bugün Diyarbakır’daki firmaların neredeyse hepsinde akrabalarımızın araçları çalışıyor. Onlara "Gelin, bu işi birlikte yapalım," dedim, fakat o gün cesaret edemediler. Ben ise tek başıma karar verdim ve şirketi aldım. Büyüklerimiz, "Firmacı olursan başın belaya girer," diyerek hep bireysel otobüsçü oldular. Ben ise bu anlayışı değiştirerek firma satın aldım ve firmacı oldum. Bazı firmalar vardır ki isimleri daima sevilir ve saygı görür. Mersin Seyahat de her zaman sevilen ve saygı duyulan bir marka olmuştur. Şirketi aldıktan sonra bir süre pandemi dönemine denk gelince zorlandık, ancak üstesinden gelmeyi başardık. Muş’tan gelip Mersin Seyahat’in tabelasını görünce ağlayan insanlar gördüm. Bu marka gerçekten çok değerli. Bizim mesleğimiz otobüsçülük ve Karayel ailesi olarak en iyisini yapmak boynumuzun borcudur. Eğer bu işi en iyi şekilde yapmazsak, sektöre karşı büyük bir ayıp etmiş oluruz diye düşünüyorum.
MALİYETLER ÇOK YÜKSEK
Sezon şu ana kadar iyi geçti; hala çok kötü sayılmaz. Ancak son iki aydır sezon gibi yoğun geçmiyor. Şükür ki yolcu var, ama doluluk oranları beklediğimizden düşük. Normalde sezonda araçlarımızın tamamen dolu olması gerekiyordu. Şimdi ise araçları doldurmak esnafın adeta canı çıkıyor. Doğuya giden araçlara bakıyoruz, içinde en fazla 8-10 yolcu var. Allah herkesin yardımcısı olsun. Mazotu 40 TL'nin üzerinde bir fiyattan alıyoruz. Mersin-İstanbul seferinin en düşük maliyeti 40 bin lira, bunun 25 bin liradan fazlası sadece yakıta gidiyor. Maliyetlerimiz oldukça yüksek. Kışın seferlerimizi azaltarak durumu idare ediyoruz. Bu maliyetlerle ayakta kalabilmek için mücadele veriyoruz.
TÜM ARABALARIM ONLINE BİLET SATIŞI İLE DOLSUN
Bizi bir nebze olsun ayakta tutan unsurlardan biri de online bilet satış sistemleridir. Firma sahibi olarak tüm araçlarımın online bilet satışlarıyla dolmasını tercih ederim. Bu sayede bir kuruşumuz dahi zayi olmuyor. Ayrıca yanlış fiyatlandırmaların önüne geçiyor. Örneğin biz internetten satışta bileti 1200 TL olarak belirlerken yazıhaneci bu bileti 950 TL’ye satabiliyor. Yolcu kaybetmemek adına yapılan bu fiyat indirimleri firmalara zarar veriyor. Oysa internetten satış yapıldığında net olarak 1200 TL satılıyor. Online satış sistemleri, aynı zamanda fiyat istikrarının sağlanmasına da büyük katkı sağlıyor. Biz firma olarak bu çalışma yönteminden son derece memnunuz.
“KOVULAN ŞOFÖR” İŞE HEMEN ALINMAMALI
Son dönemlerde ne yazık ki çok üzücü kazalara tanık oluyoruz. Hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Öncelikle firma sahiplerinin akıllarını başlarına almaları gerekiyor. Bu işi hırsla değil, sorumluluk bilinciyle yapmalılar. 20 milyonluk bir araca en iyi şoförü koymak zorundalar. 100 sefer yapmak yerine, 50 sefer planlayıp doluluk oranlarını yükseltirlerse 100 seferden daha fazla gelir elde edebilirler. Seferlerini azaltıp kaliteli şoförlerle çalıştıklarında sektördeki çürük elmaları ayıklamış olurlar ve düzgün araç kullanan şoförlerin önü açılır. Ayrıca bir firmanın işten çıkardığı bir şoförü başka bir firma hemen işe almamalı. Öncelikle şoförün araca ne kadar hâkim olduğunu değerlendirmeli ve gerekiyorsa çıkarıldığı firmadan bilgi alınmalı. Aksi halde sektörde araç kullanmasını bilmeyen yüzlerce şoför dolanır durur. Allah korusun, bir kaza olduğunda firmayı verseniz bile borçtan kurtulamazsınız. Bir diğer önemli husus da trafik kanunlarında değişiklik yapılması gerektiğidir. Mevcut kanunlar eski ve günümüz koşullarında yeterliliğini yitirmiş durumdadır.
45 DAKİKALIK DİNLENME ŞOFÖRE YETMEZ
Kaptanların 4 buçuk saatlik araç kullanım süresi var. Bu sürenin sonunda 45 dakika dinlenme hakkı tanınıyor ve ardından tekrar 4 buçuk saat daha araç kullanmalarına izin veriliyor. Bana göre bu adeta kazaya davetiye çıkarmaktır. Bir kaptan 45 dakika dinlenip tekrar direksiyon başına geçtiğinde kesinlikle yorgundur; bu süre gerçek anlamda dinlenme sağlamaz. Yıllardır otobüs kullanan biri olarak şoförün ne zaman yorulmaya başladığını ve uyuklama eğilimine girdiğini çok iyi biliyorum. Bu konuyu profesörler bile gelip incelese sonuç değişmez. Kaptanlar, ikinci 4 buçuk saatlik kullanımda hem kendilerini hem de yolcularını ciddi bir riske atıyorlar. Bana göre, bir kaptan 5+5 saat kullanmalıdır. İlk 5 saatlik kullanım süresini tamamladıktan sonra tekrar direksiyon başına geçmemelidir. Kalan 5 saat boyunca dinlenmiş bir kaptan, araca dinç ve güvenli bir şekilde dönebilir. Zaten araçlar dinlenme tesislerinde mola veriyor, bu süre zarfında kaptanlar güvenli bir sürüş için yeterli dinlenme imkânına sahip olurlar. Eğer bu sistem uygulanırsa iddia ediyorum ki uykuya dalma veya yorgunluk kaynaklı kazalar neredeyse hiç yaşanmaz. Bu durumda, üçüncü kaptana da ihtiyaç kalmaz. Çünkü araçta üçüncü kaptanın dinlenebileceği uygun bir yer yok. Yolcu koltuğunda oturarak kaptan dinlenemez ve sağlıklı bir şekilde araç kullanamaz. Bu kanunu çıkarırken bizlerden görüş almadan kafalarına göre üçüncü kaptan zorunluluğu getirdiler. Ancak bu kaptan aracın neresinde dinlenecek, bunu soran yok. Bu resmen fiyasko bir kanundur.
YOL KENARLARINDA BANKETLER OLMALI
Bir diğer önemli husus da, eskiden yol kenarlarında hafif eğimli banketlerin bulunmasıydı. Şoför, uykusuzluk nedeniyle veya başka sebeple direksiyon hâkimiyetini kaybedip bankete çarpsa bile en azından aracı toparlayıp tekrar yola döndürebiliyordu. Ancak günümüzde banketler neredeyse yok denecek kadar az. Asfaltlar yol kenarında en az 25-30 santimetre yükseklikte yapılıyor. Maalesef, aracın tekerleği bu yükseklikten indikten sonra aracı tekrar yola döndürmek neredeyse imkânsız hale geliyor ve bu durum, araçların yan yatmasına sebep oluyor. Karayollarının bu konuda acilen bir çözüm bulması gerekiyor.
En Çok Okunan Haberler