Mirrorcam Teknolojisini Erzurum’un Zorlu Coğrafi Şartlarında Deneyeceğiz
Mirrorcam Teknolojisini Erzurum’un Zorlu Coğrafi Şartlarında Deneyeceğiz
Yeni sayımızda Esadaş Turizm’in genç yöneticisi Ata Şenpolat’ı ağırladık. Esadaş Turizm’in üçüncü nesil temsilcisi Ata Şenpolat, çocukluk anılarından MirrorCam teknolojisine, Avrupa ile Türkiye kıyaslarından babasının yol gösterici sözlerine kadar pek çok konuya samimi bir dille değindi. Sektörün hem mutfağında hem direksiyonunda büyüyen Ata, bize otobüsçülüğün nasıl bir aşk işi olduğunu içtenlikle anlattı. “Otobüsçülük sevmeden yapılmaz” diyen Şenpolat, hem genç nesil gözüyle sektöre bakıyor hem de köklü bir mirası ileri taşımaya hazırlanıyor. Bu röportajda Esadaş’ın dünyasına içeriden bir yolculuk sizi bekliyor, keyifli okumalar!
Haber Giriş Tarihi: 10.06.2025 17:37
Haber Güncellenme Tarihi: 10.06.2025 17:40
Kaynak:
Haber Merkezi
https://www.haberulasim.com/
OTOBÜSÇÜLÜK SEVMEDEN YAPILACAK BİR İŞ DEĞİL
2002 doğumluyum ve Esadaş’ta üçüncü nesil olarak yer alıyorum. Dedem Ata Şenpolat, firmamızın kurucusu; babam Haluk Şenpolat ise şu anda işletmeyi yönetiyor. Ben de yavaş yavaş çıraklık ve kalfalık aşamalarından geçer gibi sürecin içine dâhil oluyorum. Şu anda Londra’da eğitim görüyor olmam kulağa işlerden uzakmışım gibi gelebilir ancak aslında hiç de öyle değil. Şirketin tüm WhatsApp gruplarında aktifim: yönetim, arıza, onarım… Hatta bugün bile teslimata katıldım. İşin her kademesiyle birebir ilgileniyorum.
Çocukluğumdan bu yana ailemle birlikte çalışarak büyüdüm. Bu nedenle bugüne kadar her adımı hem bilerek hem de severek attım. Zaten bu sektör gerçekten sevmeden yapılacak bir sektör değil. Burada kimseyi zorla tutamazsınız. Şoförlük de otobüsçülük de hem fiziksel hem zihinsel anlamda son derece yorucu mesleklerdir. Bu işi sürdürebilmek için mutlaka içten gelen bir sevgiye ve tutkuya sahip olmanız gerekir.
KOCA OTOBÜS SANKİ BANA AİTTİ …
Çocukken babamla sık sık AŞTİ’ye, otogarlara, tesislere giderdim. Hatırladığım ilk otobüsçülük anım ise bir 403 almaya gittiğimiz gündür. Ankara dışında bir yerdeydi; o otobüs yolda arıza yapmış, yolcular başka araca aktarılmıştı. Babamla birlikte yola çıktık ve otobüsün başına vardık. O zamanlar tabii daha çocuğum… Ama o koca otobüs sanki bana aitmiş gibi hissetmiştim. Bir çocuk için bu, gerçekten dev bir şeydi. Düşünsene, 13 metrelik bir otobüs; yetişkin için bile devasa, çocuk için on katı daha etkileyici, daha duygu yüklü.
Evimizde sürekli otobüs konuşulurdu. Babam bu işe büyük bir tutkuyla bağlıydı. Onun heyecanı, seyahatleri, işin her noktasında aktif olması beni de ister istemez bu sektörün içine çekti. Çocuk yaşta muavinlik yaptım, otobüs yıkadım. Hatta yıkanmasa bile koşar, suyu köpürtüp ovalardım, çünkü içimden gelirdi. Hiç kimse zorlamadı. İşte böyle başladı bu hikâye… Ve hâlâ aynı tutkuyla devam ediyor.
İYİ KAPTAN DİĞER ARABALARI DA KULLANIR
Hayatımda prensip olarak benimsediğim bir söz var. Babam bana, ehliyetimi yeni aldığım zamanlarda şöyle demişti: “Normal şoför kendi arabasını kullanır. İyi kaptan, diğer arabaları da kullanır.” Bunun anlamını zamanla daha iyi kavradım. Babam hep şunu da söylerdi: “Önündeki adamın yapabileceği en kötü hamleye göre araba kullanacaksın.” Bu söz hem insan ilişkilerimde hem de uzun yolda araç kullanırken hep aklımda kaldı çünkü şoförlük becerilerini hayatta belki birkaç defa kullanman gerekir ama o birkaç seferde gerçekten doğru ve dikkatli kullanman gerekir. Seni hayatta tutan şey budur aslında. Bunun gibi ufak tefek birçok anım var ama benim hayatımda en derin iz bırakan, en güçlü felsefelerden biri bu sözdür.
Babamın bir başka sözü de şudur: “Otobüs şoförü tiyatro sanatçısı gibidir. Ya alkışlanır ya yuhalanır.” Eğer aracı sert kullanacaksan yuhalanmayı da göze alman gerekir. İşte bu yüzden ben bugüne kadar hiçbir zaman sert araç kullanmadım. Hep kontrollü, hep dikkatli oldum çünkü iyi şoförlük sadece direksiyon başında değil, aynı zamanda yolcuların güvenini ve saygısını da kazanmakla ilgilidir.
GÜNEŞ, OTOBÜSÜMÜZÜN ÜSTÜNE ÜÇ KEZ DOĞUYOR
Filo sayımızı şu anda tam olarak ben de bilmiyorum, değişkenlik gösterebiliyor ama babamın birkaç yıldır oturtmaya çalıştığı bir sistem var: Araçlarımız üç yılda bir yenilenir; sıfır araç girer, üç yılın sonunda yenisiyle değiştirilir. Neden mi? Çünkü bizim yollar gerçekten çok çetin. Öyle rotalar var ki güneş otobüsün üstüne üç defa doğuyor. Bu durum kaptan için de yolcu için de otobüs için de inanılmaz yorucu.
En kısa hattımız bile Erzurum-Ankara hattı. Bizim dinlenme tesisimizden Ankara’ya kadar 660 kilometre. Üstüne bir de dönüş yolunu eklediğinizde ortaya ciddi bir mesafe çıkıyor. Bu yüzden yıpranmış, kilometresi yüksek araçlarla çalışmak mümkün değil. Hem yol güvenliği hem konfor hem de müşteriye karşı olan sorumluluğumuz bunu gerektiriyor.
Yeni araçlar sadece yolcuları değil, şoförleri de mutlu ediyor çünkü sıfır araçla çalışmanın keyfi gerçekten bambaşka. Perona yanaşırken şoför, otobüse dönüp şöyle bir bakıp “Doğru yoldayım” diyorsa; işte biz de o zaman doğru yolda olduğumuzu anlıyoruz çünkü bu işte hem araçların hem insanların morali çok önemli. Ve biz bu dengeyi korumak için elimizden geleni yapıyoruz.
MİRRORCAM TEKNOLOJİSİNİ TÜM YÖNLERİ İLE İNCELEYECEĞİZ
MirrorCam sistemine sahip ilk aracımızı teslim aldık. Tabii bu hem şoförlerimiz için hem de dışarıdan görenler için başlangıçta biraz garip gelecek çünkü alışkanlıklar kolay kolay kırılmaz, sektörün bir kültürü var, oturmuş bir düzeni var ama biz bu teknolojiyi, özellikle güvenlik açısından bir adım ileriye gitmek için deniyoruz. Araç filomuzu sürekli yenilememizin nedenlerinden biri de bu: Her yeni gelen araç, bir öncekinden daha güvenli, daha teknolojik ve daha donanımlı oluyor. “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.” Bu söz belki çok klişe, çok tekrarlanmış bir söz ama kesinlikle doğru. Biz de değişime direnemeyiz; teknolojiye ayak uydurmak, konforu ve güvenliği artırmak zorundayız. Hem yolcularımıza hem de ekip arkadaşlarımıza en güvenli ve en konforlu yolculuğu sunabilmek için bu şart.
MirrorCam sistemini Erzurum gibi coğrafi olarak zorlu bir bölgede test etmek bizim için ayrı bir önem taşıyor. Zaten üreticiler de en zorlu koşullarda test yapmak ister. Bugün ekip olarak bu konuyu uzun uzun konuştuk: Kameranın soğuk havada buğulanması, güneş ışınlarının açısı, ani hava değişimlerinin yaratacağı etkiler… Bütün bunları sahada görme ve test etme şansımız olacak. Üretici tarafı, MirrorCam’in yakıt tasarrufu, aerodinamik avantajlar ve dönüşlerde sağladığı manevra kolaylığı gibi pek çok artısı olduğunu belirtti. Şimdi sıra bizde: Test edeceğiz, göreceğiz. Umarım bu yeni teknoloji beklentilerimizi karşılar ve başarılı olur.
AVRUPA’DAN HİZMET ANLAMINDA ÖNDEYİZ
Avrupa’da da bulunuyorum, bu yüzden ister istemez oradaki sistemle bizimkini karşılaştırıyorum. Samimiyetle söyleyebilirim ki biz gerçekten belli standartları yakaladık, hatta bazı konularda Avrupa’nın önündeyiz. Özellikle hizmet tarafında. Mesela Avrupa’da muavin yok; bagajı şoför alıyor, yolcu indiğinde de herkes kendi çantasını kendisi indiriyor. Bizde ise hizmet ön planda. Yolcunun valizinden tutun, koltuğuna kadar ilgileniliyor. Tabii Avrupa’da maliyetler daha öncelikli olduğu için servis beklentisi çok daha farklı ama biz, sunduğumuz hizmet kalitesi açısından gerçekten çok ilerideyiz.
2000’ler öncesi dönemde hatta duyduğum kadarıyla 2010’ların başına kadar bile güvenlik ve yolcu konforu ikinci plandaymış. O zamanlar arabanın gücü, hızı gibi şeyler daha fazla önemsenirmiş. Şu an geldiğimiz noktada ise güvenlik ve konfor konusunda Avrupa ile başa baş gidiyoruz diyebilirim. Hatta bazı yönlerden onları yakaladık, bazı yönlerden ise geçtik. Artık yolcu beklentisi de değişti, sektör de kendini bu beklentilere göre şekillendirmeyi başardı.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Mirrorcam Teknolojisini Erzurum’un Zorlu Coğrafi Şartlarında Deneyeceğiz
Yeni sayımızda Esadaş Turizm’in genç yöneticisi Ata Şenpolat’ı ağırladık. Esadaş Turizm’in üçüncü nesil temsilcisi Ata Şenpolat, çocukluk anılarından MirrorCam teknolojisine, Avrupa ile Türkiye kıyaslarından babasının yol gösterici sözlerine kadar pek çok konuya samimi bir dille değindi. Sektörün hem mutfağında hem direksiyonunda büyüyen Ata, bize otobüsçülüğün nasıl bir aşk işi olduğunu içtenlikle anlattı. “Otobüsçülük sevmeden yapılmaz” diyen Şenpolat, hem genç nesil gözüyle sektöre bakıyor hem de köklü bir mirası ileri taşımaya hazırlanıyor. Bu röportajda Esadaş’ın dünyasına içeriden bir yolculuk sizi bekliyor, keyifli okumalar!
OTOBÜSÇÜLÜK SEVMEDEN YAPILACAK BİR İŞ DEĞİL
2002 doğumluyum ve Esadaş’ta üçüncü nesil olarak yer alıyorum. Dedem Ata Şenpolat, firmamızın kurucusu; babam Haluk Şenpolat ise şu anda işletmeyi yönetiyor. Ben de yavaş yavaş çıraklık ve kalfalık aşamalarından geçer gibi sürecin içine dâhil oluyorum. Şu anda Londra’da eğitim görüyor olmam kulağa işlerden uzakmışım gibi gelebilir ancak aslında hiç de öyle değil. Şirketin tüm WhatsApp gruplarında aktifim: yönetim, arıza, onarım… Hatta bugün bile teslimata katıldım. İşin her kademesiyle birebir ilgileniyorum.
Çocukluğumdan bu yana ailemle birlikte çalışarak büyüdüm. Bu nedenle bugüne kadar her adımı hem bilerek hem de severek attım. Zaten bu sektör gerçekten sevmeden yapılacak bir sektör değil. Burada kimseyi zorla tutamazsınız. Şoförlük de otobüsçülük de hem fiziksel hem zihinsel anlamda son derece yorucu mesleklerdir. Bu işi sürdürebilmek için mutlaka içten gelen bir sevgiye ve tutkuya sahip olmanız gerekir.
KOCA OTOBÜS SANKİ BANA AİTTİ …
Çocukken babamla sık sık AŞTİ’ye, otogarlara, tesislere giderdim. Hatırladığım ilk otobüsçülük anım ise bir 403 almaya gittiğimiz gündür. Ankara dışında bir yerdeydi; o otobüs yolda arıza yapmış, yolcular başka araca aktarılmıştı. Babamla birlikte yola çıktık ve otobüsün başına vardık. O zamanlar tabii daha çocuğum… Ama o koca otobüs sanki bana aitmiş gibi hissetmiştim. Bir çocuk için bu, gerçekten dev bir şeydi. Düşünsene, 13 metrelik bir otobüs; yetişkin için bile devasa, çocuk için on katı daha etkileyici, daha duygu yüklü.
Evimizde sürekli otobüs konuşulurdu. Babam bu işe büyük bir tutkuyla bağlıydı. Onun heyecanı, seyahatleri, işin her noktasında aktif olması beni de ister istemez bu sektörün içine çekti. Çocuk yaşta muavinlik yaptım, otobüs yıkadım. Hatta yıkanmasa bile koşar, suyu köpürtüp ovalardım, çünkü içimden gelirdi. Hiç kimse zorlamadı. İşte böyle başladı bu hikâye… Ve hâlâ aynı tutkuyla devam ediyor.
İYİ KAPTAN DİĞER ARABALARI DA KULLANIR
Hayatımda prensip olarak benimsediğim bir söz var. Babam bana, ehliyetimi yeni aldığım zamanlarda şöyle demişti: “Normal şoför kendi arabasını kullanır. İyi kaptan, diğer arabaları da kullanır.” Bunun anlamını zamanla daha iyi kavradım. Babam hep şunu da söylerdi: “Önündeki adamın yapabileceği en kötü hamleye göre araba kullanacaksın.” Bu söz hem insan ilişkilerimde hem de uzun yolda araç kullanırken hep aklımda kaldı çünkü şoförlük becerilerini hayatta belki birkaç defa kullanman gerekir ama o birkaç seferde gerçekten doğru ve dikkatli kullanman gerekir. Seni hayatta tutan şey budur aslında. Bunun gibi ufak tefek birçok anım var ama benim hayatımda en derin iz bırakan, en güçlü felsefelerden biri bu sözdür.
Babamın bir başka sözü de şudur: “Otobüs şoförü tiyatro sanatçısı gibidir. Ya alkışlanır ya yuhalanır.” Eğer aracı sert kullanacaksan yuhalanmayı da göze alman gerekir. İşte bu yüzden ben bugüne kadar hiçbir zaman sert araç kullanmadım. Hep kontrollü, hep dikkatli oldum çünkü iyi şoförlük sadece direksiyon başında değil, aynı zamanda yolcuların güvenini ve saygısını da kazanmakla ilgilidir.
GÜNEŞ, OTOBÜSÜMÜZÜN ÜSTÜNE ÜÇ KEZ DOĞUYOR
Filo sayımızı şu anda tam olarak ben de bilmiyorum, değişkenlik gösterebiliyor ama babamın birkaç yıldır oturtmaya çalıştığı bir sistem var: Araçlarımız üç yılda bir yenilenir; sıfır araç girer, üç yılın sonunda yenisiyle değiştirilir. Neden mi? Çünkü bizim yollar gerçekten çok çetin. Öyle rotalar var ki güneş otobüsün üstüne üç defa doğuyor. Bu durum kaptan için de yolcu için de otobüs için de inanılmaz yorucu.
En kısa hattımız bile Erzurum-Ankara hattı. Bizim dinlenme tesisimizden Ankara’ya kadar 660 kilometre. Üstüne bir de dönüş yolunu eklediğinizde ortaya ciddi bir mesafe çıkıyor. Bu yüzden yıpranmış, kilometresi yüksek araçlarla çalışmak mümkün değil. Hem yol güvenliği hem konfor hem de müşteriye karşı olan sorumluluğumuz bunu gerektiriyor.
Yeni araçlar sadece yolcuları değil, şoförleri de mutlu ediyor çünkü sıfır araçla çalışmanın keyfi gerçekten bambaşka. Perona yanaşırken şoför, otobüse dönüp şöyle bir bakıp “Doğru yoldayım” diyorsa; işte biz de o zaman doğru yolda olduğumuzu anlıyoruz çünkü bu işte hem araçların hem insanların morali çok önemli. Ve biz bu dengeyi korumak için elimizden geleni yapıyoruz.
MİRRORCAM TEKNOLOJİSİNİ TÜM YÖNLERİ İLE İNCELEYECEĞİZ
MirrorCam sistemine sahip ilk aracımızı teslim aldık. Tabii bu hem şoförlerimiz için hem de dışarıdan görenler için başlangıçta biraz garip gelecek çünkü alışkanlıklar kolay kolay kırılmaz, sektörün bir kültürü var, oturmuş bir düzeni var ama biz bu teknolojiyi, özellikle güvenlik açısından bir adım ileriye gitmek için deniyoruz. Araç filomuzu sürekli yenilememizin nedenlerinden biri de bu: Her yeni gelen araç, bir öncekinden daha güvenli, daha teknolojik ve daha donanımlı oluyor. “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.” Bu söz belki çok klişe, çok tekrarlanmış bir söz ama kesinlikle doğru. Biz de değişime direnemeyiz; teknolojiye ayak uydurmak, konforu ve güvenliği artırmak zorundayız. Hem yolcularımıza hem de ekip arkadaşlarımıza en güvenli ve en konforlu yolculuğu sunabilmek için bu şart.
MirrorCam sistemini Erzurum gibi coğrafi olarak zorlu bir bölgede test etmek bizim için ayrı bir önem taşıyor. Zaten üreticiler de en zorlu koşullarda test yapmak ister. Bugün ekip olarak bu konuyu uzun uzun konuştuk: Kameranın soğuk havada buğulanması, güneş ışınlarının açısı, ani hava değişimlerinin yaratacağı etkiler… Bütün bunları sahada görme ve test etme şansımız olacak. Üretici tarafı, MirrorCam’in yakıt tasarrufu, aerodinamik avantajlar ve dönüşlerde sağladığı manevra kolaylığı gibi pek çok artısı olduğunu belirtti. Şimdi sıra bizde: Test edeceğiz, göreceğiz. Umarım bu yeni teknoloji beklentilerimizi karşılar ve başarılı olur.
AVRUPA’DAN HİZMET ANLAMINDA ÖNDEYİZ
Avrupa’da da bulunuyorum, bu yüzden ister istemez oradaki sistemle bizimkini karşılaştırıyorum. Samimiyetle söyleyebilirim ki biz gerçekten belli standartları yakaladık, hatta bazı konularda Avrupa’nın önündeyiz. Özellikle hizmet tarafında. Mesela Avrupa’da muavin yok; bagajı şoför alıyor, yolcu indiğinde de herkes kendi çantasını kendisi indiriyor. Bizde ise hizmet ön planda. Yolcunun valizinden tutun, koltuğuna kadar ilgileniliyor. Tabii Avrupa’da maliyetler daha öncelikli olduğu için servis beklentisi çok daha farklı ama biz, sunduğumuz hizmet kalitesi açısından gerçekten çok ilerideyiz.
2000’ler öncesi dönemde hatta duyduğum kadarıyla 2010’ların başına kadar bile güvenlik ve yolcu konforu ikinci plandaymış. O zamanlar arabanın gücü, hızı gibi şeyler daha fazla önemsenirmiş. Şu an geldiğimiz noktada ise güvenlik ve konfor konusunda Avrupa ile başa baş gidiyoruz diyebilirim. Hatta bazı yönlerden onları yakaladık, bazı yönlerden ise geçtik. Artık yolcu beklentisi de değişti, sektör de kendini bu beklentilere göre şekillendirmeyi başardı.
En Çok Okunan Haberler